Hakkımda

Fotoğrafım
25.04.1986 tarihinde Tekirdağ’ın Saray İlçesinde sabaha karşı 04:00 sularında dünyaya gelmişim. Ailemin 2. Çocuğuyum. İlkokul 1. Sınıfın ilk dönemini Çatalca ilçesine bağlı Karamandere Köyün’de ikinci dönemini de Saray İlçesinin Güngörmez mahallesinde okudum. 2.sınıf ve mezun olana kadar(1996) Saray Cengiz Topel İlkokulunda okudum.2000 yılında Atatürk Ortaokulundan,2004 yılında da daha sonra ismi Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi(MEAAL) olan Saray Anadolu Lisesi’nden(SAL) mezun oldum.İlk yıl kazanamadığım üniversiteye 2006 yılında kendi imkanlarımda dershane parası vererek 4 aylık çalışmayla Süleyman Demirel Üniversitesi(SDÜ)Gönen Meslek Yüksek Okulunu Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümünü kazandım.Yarım dönem uzatmak zorunda kaldığım SDÜ’den 2009 yılında mezun oldum ve Anadolu Üniversitesi İktisat fakültesine İktisat Bölümüne aynı yıl kaydımı yaptırıp 2012 yılında 4 yıllık diploma sahibi oldum. Şu an halen Açıköğretim Üniversitesi ikinci üniversite kapsamında Laborant Sağlık ve Veteriner Sağlık okumaktayım.

28 Ağustos 2016 Pazar

dırdırdır da dirdirdir

Gönül bağıdır, aşktır,huzurdur,özlemdir,umuttur,sevdadır,mutluluktur,hüzündür,isyandır,ince bir sızı,kalp ağrısıdır.Moda sokan ruhunu başka dünyalara götürüp geri getirmeyen, zaman zaman sakinleştirip arada coşturandır. İçmeden sarhoş eder,dumur eder,verem eder, aşık eder,ihanet eder, efkara boğar, çok sık mahveder,ara sıra kahreder,ağlatmaz ama ağlayamazsan içinde volkan patlatır, milenyumun çirkin şeylerinden uzak tutar,nasihat eder,gurur yapar,kanını kaynatır,yerin dibine sokar,ağırdır,adabı vardır,edepsizlik yapmaz,tarifsiz bir taddır, tebessümdür, kahkahadır, gözyaşıdır, derttir,kederdir,yoğun bir his, bazen de hissizliktir. Sanattır,  sanatçıdır, makamdır, sözdür, bestedir, güftedir.
                Kemandır, klarnettir, gitardır,yan flüttür, kanundur, neydir, cümbüştür, darbukadır, bendirdir, zildir,teftir,kabak kemanidir, zurnadır, kavaldır,udtur, tanburdur, kemençedir, davuldur, dümbelektir, trombondur,santurdur. İçine su katılınca beyazlaşan içecekle kardeş olduğu düşünülendir.
                Adı hakkında anlaşmazlık vardır. Kimine göre Türk sanat müziğidir kimine göre Türk sanat musikisidir. Kimisine göre Araplardan bize geçmiştir kimine göre Yahudilerden. Bazıları herkes söylemeli der bazıları da Türkçeyi güzel konuşanların söylemesi gerektiğini düşünür.
                Çoğumuz ortaokul sıralarından lise sıralarına geçmek için ilk hazırlığımızı müzikle yaparız. Çünkü lise demek rock müzik demektir . Aslında olay lisede anlaşılır ki müzik İngilizce dinlenendir. Lise başında hard rock lisenin sonlarında soft rock’a dönüşür. Eğer ki üniversiteyi kazandıysanız rock’tan uzaklaşıp etnik müziğe hayran olursunuz, klasik müzik tutkunuz olmuştur. Eğer okumayıp çalışmaya başladıysanız fantezi müzik dinlersiniz. Yaşınız değiştikçe müzik tarzınızda değişmiştir ama bir bakmışsınız değişmeyen tek şey kafa dinlemek için  açtığınız playlist’te olan sanatçıların şarkılarıdır. Zeki Müren’dir, Müzeyyen Senar’dır, Umut Akyürek’tir, Muazzez Abacı’dır, Mustafa Keser’dir, Semiha Yankı, Bülent Ersoy’dur, Yılmaz Morgül’dür, Hüner Çoşkuner’dir.
                Yahya Kemal Beyatlı’nın -çok insan anlayamaz eski musikimizden ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden’ dediği şeydir.
               Tuvalette ilham gelip yazılmamıştır. Bizzat yaşanıp yazılmıştır. Sevgilisini baharı bekleyen kumrular gibi beklerken gülünce gözlerinin içi güldüğüdür. Sevmekten kim usanır deyip ömrünün son demine kadar onunla olacağını söylemektir. Bir Bahar akşamı rastlayıp en sevdiğine bir demet yasemen vermektir. Söyleyemem derdimi kimseye deyip bu akşam bütün meyhanelerini dolaşmaktır istanbul’un. Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım’ın ardından seni ben ellerin olasın diye mi sevdim demektir. Gözlerinin rengini unuttuğunu duyduğunda üzdünüz beni yıllar,halini kimse sormadığında,kimseye etmediğin şikayettir. . Kimse sana benzemezken ve arkana bakmadan giderken konduramadığın veda busesi’dir.  Dönülmez akşamın ufkunda kaybettiklerini düşünerek ada sahillerinde beklemektir ya da bir ihtimal daha var oda ölmektir.

                Eğer bu satırları sonuna kadar okuduysanız şimdi cebinizden telefonlarınızı çıkartın. Evdeyseniz masaüstü bilgisayarınızı açın iş yerinizdeyseniz laptop’unuzu önünüze alın. Yukarıda tüm sanatçıların şarkılarını hiç zorlanmadan söyleyen o kişiyi de listenize ekleyin Çünkü Saray’da sanat müziği icrası deyince ilk akla gelen sanatçı Salih Demirci’dir

18 Ağustos 2016 Perşembe

ATIŞMA

Çaylar benden. Benden. Hayır benden. Ooop çaylar benden. Benden. Bi dakka bu meseleyi çözelim. Bir atışma yapsınlar kim kazanırsa çayları o söylesin.
Hatırladınız di mi çiçek Abbas’la Şakir’in atışmasını.
-Aşıksan vur saza şoförsen bas gaza
-Sevene can feda sevmeyene elveda
-Sen batan bir güneş ben yollarda çilekeş
-Şoförün bahtı kara muavinim  gönlü yara
-Gaz fren şanzuman halin duman
-Sev beni seveyim seni
-Aşk bir otobüstür binmesini bilmeli
-Son durağa gelince inmesini bilmeli
                Ne güzel bir atışmadır o. Birisi mutlaka kazanacaktır. Çünkü aşık atışmalarında öyle olur. 3 bölümden oluşan atışmalarda önce merhabalaşma vardı, daha sonra aşıklar ustalarından alıntılar yaparlar ve son bölüme de tekemmül denir. Yani aşıklar serbestçe atışıp üstünlük sağlamaya çalışırlar.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Mesela Cem Yılmaz ile Şahan Gökbakar’ın Nasrettin hoca atışması. Melih Gökçek ile Ahmet Hakan’ın şokella atışması. Ha Candan Ercetin ile Beyaz’ın şarkı atışmalarını da unutmamak lazım çalgılı çengili. Sanırım ya ben çok fazla okuyamadığım için ya da gerçekten olmadığı için edebiyat dünyasından pek böyle haberler duydum diyemem.
                Hiçbir zaman kendimi böyle konularda övmem hele edebiyatla kendimi kolay kolay bağdaştırmam ama bende bi atışayım dedim.Hakkım değil belki hatta belki usta denebilecek seviyede bile olabilir bana göre ama kendimi buluyorum onda ne yalan söyleyeyim. Üstelik kendisinin 34 yaşında iki kitap yazmasına rağmen birkaç parça müsvedde kağıdımla savaş açıyorum onaJ. Kendisi Trakyalı. Ortak yönlerimiz çok o AÖF işletme mezunu ben AÖF  İktisat mezunu. O da Trakya’yı seviyor bende seviyorum. O da eskilere dair şeyler yazıyor bende. Ama onun kitabı var benim yok.(Belki bu bahaneyle imzalı kitaplarını gönderir.)  Birde darbuka çalıyor, benim çaldığımı da tüm arkadaşlarım bilir. Çok uzak değiliz onunla anlayacağınız. Çok beğeniyorum yazdıklarını şaka bir yana. Örnek alıyorum kendime kendisini ama taklit etmeye çalışmıyorum. Belki de bende bir gün müsveddelerimden bir şeyler çıkartırsam hem bu konuda yardımını isteyeceğim  hem de biraz olsun onun izinden gidip yaşatacağım Trakya insanını kendimce. Tebriklerimi sunuyorum buradan kendisine. İnşallah kırılmaz, kızmaz, darılmaz. Sonuçta bende kendince bir şeyler yazmaya çalışan 2013’ten beride yerel gazetelerde ara ara yazıları çıkan biriyim. Affına sığınarak facebook’a  yazdığı en sevdiği sözü hatırlatıyorum Haluk Ecevit’e;
Aduket çekmek yasaktır
Deliyorum yasakları
Hadi ama Yanıkağıllı

Kırla maşatlıktaki kızanları

16 Ağustos 2016 Salı

Dedikodu

    Bardağın hiçbir tarafından bakmayıp doldurup içenlerden olmaya başladım son zamanlarda. Artık o eski iyi niyetimi kaybediyorum galiba. Söylenmemiş sözcüklerim olduğunun farkına vardım. Aslında çok sıkmışım kendimi, yüzlere vurulmamış kinlerim olduğunda anladım. Yüzüme baka baka omzumu sıka sıka arkamdan konuşanların olduğunu görmezden geldikçe nasır bağlamış yüreğimin zorla evde bıraktığı anılarını  hatırladım.
    Neden bu kadar iyi olmaya çalışmak zorundayım ki sonuçta bende insanım. Aynı sofrada yemek yedik diye izin mi vermeliyim beni hançerlemelerine. Çok kaba biriside sayılmam aslında ama neden yüzüme konuşamadıklarını çok merak ediyorum. Şeytanın aklıma soktuklarını yapmak istemiyorum ama başıma da ne geliyorsa meleklerin içime koyduklarından geliyor. Şeytan masum kalıyor onların yanında.
    Etrafta ne çok dönen dedikodu olduğunu güvenilir biri olduğunda anlıyorsun. Karşı koyamadıkların orduyla üstüne gelmeye başlayınca aslında o senin de gerçek sen olmadığını görebiliyorsun. Oysa ne kadar saftın kendi içinde di mi? Karıncaya basamayacak kadar merhametli herkese yetecek kadar sevgi dolu, paranı paylaşacak kadar saf, denize atacak kadar iyiliksever. Aslında değilsin biliyor musun? Sen kendini ne kadar doğru bilirsen bil karşındakinin seni gördüğü kadarsın. Belki onun için tuş’suz telefonsun, belki kolsuz kapısın, belki de beyinsiz insansın. Ama gerçekte öyle değilsin. Öylesin işte. Hayır değilsin aslında, ya da öylesin öylesin… Duydukların kadar sensin ve daha fazlası olamayacaksın.

    Zorlama artık kendini, biliyorsun sen de bu durumdan rahatsızsın. Şimdi git o yamuk bacaklarınla kısa bir şort giy, istediğin gibi kestir saçlarını, çillerini kapamak için sürdüğün fondöten’den vazgeç, biri kalk gidelim diğeri biraz daha oturalım diyen şaşı gözlerinden çıkar o güneş gözlüklerini, beyazpeynir gibi omuzları açıkta bırak,yırtık çorabını saklamaya çalışmadan misafirliğe git, çürük dişlerin gözükecek korkusunu unutup kahkaha at,yatarken kıçını açıkta bırak,tabakta yemek bırak,masada rakı bırak. Bir de sana yalvarıyorum ne olur bu dedikoduyu bırak.

5 Ağustos 2016 Cuma

SİZLER SIRADAN İNSAN OLAMAZSINIZ


Günümüz Türkiyesi’nde yalan haberler, palavra programlar, altyapısı olmayan sözcüklerle televizyonlarda ve gazetelerde on binlerce haber izlemekteyiz. Bazen bizlerde bunlara inanıp sosyal medya hesaplarımızda paylaşarak bilgi kirliliğine sebep olmuyor da değiliz. Gerçekleri yazıp konuşan anlatmaya çalışan herkesin ekran arkasında tutulup bizlerden uzaklaştırılmaya çalışıldığı bu dönemde azda olsa yazdıkları kitapları ve eserleri takip edebildiğimiz kişiler oluyor. Bunlarda genelde bizleri öyle bir etkiliyor ki onların da diğer insanlar gibi insan olduğuna inanmayabiliyoruz. Derinden etkileyip ‘yapma ya,vay anasını’ dedirten şeylerle karşılaşıyoruz. Bunun için sıradan insan olduğuna inanmadığım kişiler var benim.
 Mesela Yılmaz Özdil’in  sıradan bir insan olduğuna inanmıyorum. Kapısında ‘başka yerde şubemiz yoktur’ yazan dükkân gibi geliyor bana. Yılmaz Özdil’inde şu an için başka şubesi yok bana göre. Öyle sivri dilli ama sade yazılar yazıyor ki tüm sosyolojiyi anlatacak olsa sanki 3 kelimeyle tüm felsefeyi sana öğretecek olsa bir paragrafta anlatacak gibi. Bazen onu okurken akşam mesaj atsam iki tek atacakmışız beraber gibi geliyor. Bide araştırmacı yazar aynı zamanda. Öyle ki sanki bankacının size sorup öğrenmek istediği annenizin kızlık soyadını unutsanız o hatırlatacakmış kadar araştırmacı hem de. Maden işçilerini anlattığı bir gün ‘Cennete mektup’ diye bir  yazı yazmıştı ve maden ocağında babası şehit olan Furkan diye bir evladın sünnet düğününü haberi vermişti. Kirvesi olalım demişti. 34 farklı ülkeden Furkan ve şehit çocukları için hediyeler 81 ilden çeşitli oyuncaklar geldi. Sizce böyle bir iyiliğin altına imza atan kişi sıradan bir insan olabilir mi? Olsa olsa melektir o melek…
Mesela Sinan meydan’ın tarihçi olduğuna inanmıyorum.37 yaşında ve yaklaşık 15 yıldır Mustafa Kemal Atatürk hakkında araştırma yapıyor. Bizim gençlerimiz ve bizler de dahil o yaşlarda ne idüğü belirsiz kitaplar, aşk romanları anlamsız diziler izlerken o daha gençlik yıllarında profesör bilgisine sahip olmuş. 34 yaşında 1153 sayfa kitabı çıkmış. Televizyon programlarında yıllarca beklediğimiz gelmesini umut ettiğimiz kişi. Atatürk’ e atılan iftiraları anında belgelerle çürüterek karşısındakini renkten renge sokan bir kişiye sıradan bir insan demek biraz hafif kaçmaz mı sizce de.
            Bence Müjdat gezen de sıradan bir insan değil. Sanat yaşamında kazandığı tüm varlığını tekrar sanat öğretmek için harcayan  ve  İstanbul Kadıköy’de eski bir köşkü alıp restore eden, milyon dolarlarca borcun altına girip ücretsiz eğitim verdiği için 2 yıl hapisle yargılanıp beraat eden  ender kişiliklerden biridir.100 küsür filmde, 50 küsür oyunda ve 1000’den fazla skeçte rol almıştır .Öyle güzel hikayeler anlatır ki sanki zannedersin babanın bir arkadaşı gelmiş eve de geçmişle ilgili anılar anlatıyor. Sizce milyonlarca dolar para harcanıp bir o kadar para kazanan bir yeri çekilişle 10 öğrencisinin üzerine yapan bir sanatçı sıradan bir insan olabilir mi?
            Türkiye Cumhuriyeti’nin en çok baskı yapılan kitabını yazan Yaşar Nuri Öztürk’ün de sıradan bir insan olduğuna inanmıyorum mesela. Düşünseniz Kuran’ın yorum katılmamış ilk Türkçe çevirisini yazarak bu kadar baskı yapıyorsun. Times dergisi 20.yy en önemli bilim adamları arasında gösteriyor seni. Büst yapmakla Atatürkçü olunmuyor deyip dikkatleri üzerine çekerek sadece Atatürk demek yetmez büyük Atatürk, Aziz Atatürk demeli diye gönlümüzü rahatlatan ilahiyat profesörü. Kabul ediyorum biraz agresifti ama yobazlara gereken cevabı veren katıldığı her programı aydınlatan şu an cennette bir fener görevi gören kişi sizce sıradan bir insan olabilir mi?
            Yaşayan son Sümer Kraliçesi’nin sıradan bir insan olduğunu söylemek mümkün mü? Türkiye’de ki Milli eğitimcilerin tüm çabalarına rağmen okuma yazma bilmeyen yaşlılarımız arasından sıyrılarak Sümerolog olmuş Muazzez İlmiye Çığ. Yetmemiş dünya üzerinde tüm bilim adamlarının faydalanması için 33 yıl boyunca çalışarak Sümer, Akad ve Hitit tabletlerini temizleyip sınıflandırarak  74 bin adetten oluşan ‘çivi yazılı belgeler’ arşivini oluşturmuştur. Bizler aynı fabrikada 3-5 yıl çalışamazken yaşayan aydın bir çınar’ın bunları yapmış olması sıradan bir insan olamayacağının kanıtı olmalı bence.
            Oktay Sinanoğlu sıradan bir insan olabilir mi yani. Yıllarca batının enjekte etmeye çalıştığı kültürle kimlik bunalımı yaşayan bizleri aydınlatmaya çalışan her sözünün altına imzamızı atacağımız 21.yy Türk bilgesi, bilimi aşmış, tek dil dayatmasını reddedip,bilimin ana dille yani Türkçe ile yapılmasını savunan Türkçe kelimelerle Türkçe cümleler kurulabileceğini bize anlatmaya çalışan Oktay Sinan oğlu sizce de Türk halkı tarafından ona takılan kanatlarla gittiği yerde sadece bir insan olabilir mi acaba.

            Uğur Dündar,Halil İnalcık,Kazım Koyuncu,Kemal Sunal,Adile Naşit,Münir Özkul,Erol Evgin,Hakkı Kıvanç,Müzeyyan Senar,Yaşar Kemal,Kayahan,Sümer Tilmaç ve birçok sanatçı,yazar,tarihçi,gazeteci,oyuncu… Bence hiçbiri sıradan insan olacak kadar tembel, kıskanç, ikiyüzlü, boş, bilgisiz değildi. Kimseye benzemek zorunda değiliz ama biraz daha insan olmak için gayret göstermemiz gerekmiyor mu? Ardımızda neler bırakabiliriz düşüncesiyle hareket edip belki de yukarıda saydığım hepsi gibi ölümsüz olabiliriz bizlerde. Sadece biraz gayret, paylaşımcılık ,faydalı olma, çıkarsız yaşamak bile bizi hatırlanacak kişiler yapabilir.Denemekten bir şey kaybetmeyiz…