‘Ateş olmayan yerden duman çıkartmak’ adlı yazımda
unutulması gereken saçma sapan kaba etimizden uydurduğumuz adetleri ve yaparken insanları rahatsız ettiğimizi
bile anlamadığımız alışkanlıklarımızı yazmıştım. Sebepsiz korna çalmak, evliliğe
mahalle baskısıyla zorlanmak, eğlenirken havaya ateş açmak, çocuk gelin, kan
parası, töre cinayeti gibi örnekler
vermiştim. Peki, keşke unutulmasa ve yaşatılsa dediğimiz alışkanlılarımız yok
mu? Ya da vay be ne güzel bir gelenekmiş dediğimiz şeyler olmuyor mu? Oluyor. Hadi
gelin birde onlara bakalım.
Biliyorum
birçoğunuz buna karşı çıkacaktır. Ha ben olsun demiyorum ama ne güzel bir
gelenekmiş demeden de duramıyorum. Osmanlı zamanında şimdi olduğu gibi komşuluk
ilişkileri çok varmış. Ama o zamanki yaşamda evlerin kapısında iki adet kapı
tokmağı bulunurmuş. Eve erkek misafir geldiğinde kalın ses çıkartan kapı
tokmağını bayanlarda ince ses çıkartan kapı tokmağını çalarlarmış. Misafirliğe
gidilen ev ahalisi de kapıyı ona göre açarmış. Bu gün birçok görgü yoksunu
rastgele kapıyı açarak uygunsuz şekilde sizleri karşılayabiliyor. Bu duruma
kendimiz denk geldiğimizde de evde bulunan bayanı kapı açmaya yönlendirene
kadar kişiyi kapıda ağaç edebiliyoruz. Nasıl olur bilmem ama teknoloji
kullanılarak bir şeyler düşünülebilir bunun hakkında.
Mesela
Saray’da olup olmadığını hatırlamıyorum ama ramazan aylarında cami minarelerine
asılan mahyalar. Görmek kısmet olmadı desem yeri vardır. Ama çok hoşuma gider
benim o huzurlu ayda mahyalar. Belki birileri duyarda önümüzdeki ilk ramazanda
bizlere böle bir jest yaparlar.
Eskiden
evlerin balkonlarında kuşların su içmesi için suluklar yapılırmış, olmayanlarda
muhakkak bir kap koyarak özgürlüğün ve bereketin simgesi bu hayvanları beslermiş. Ne güzel
değil mi? Şimdiyse balkonumuza kuş konup pisletmesin diye ya kapatıyoruz(benim
yaptığım gibi) ya da ölü kuş koyarak korkutmaya çalışıyoruz onları. O kadar
yerli yabancı müteahhitimiz var ki acaba umurunda olup böyle bir şey yapmaya
kalkan olsa hangimiz buna hayır diyebiliriz.
Ramazan
ve mahya demişken bayramlarda ellerinde poşetlerle gezen çocukları ve kendi
çocukluğumu hatırlıyorum. Tanıdık tanımadık tüm evleri gezer aynı şekerden
fazla olunca az olanla değiştirirdik. Şimdi çocuklar şifre konulmuş apartman
kapılarından giremiyor ve balkonda duran ev sahiplerinin hakaretine bile maruz
kalıyor. Diyorum ki önümüzde ki ilk bayramda apartman yöneticileri en azından
akşamüstlerine kadar giriş kapılarını kapamasa ana binalarının ve her kapısı
çalınan elini öptürüp şekerini verse o çocuklara ne mutlu olurlardı.
Muharrem
ayında yapılan aşure geleneği hiç bitmesin isterim mesela ben. Son zamanlarda
daha fazla insanın bunu yapıp dağıttığına şahit oluyorum. Masraflı olduğunu
söyleyenler olabilir, doğrudur da ama durumumuz el veriyorsa komşularımıza
birer tabak aşure götürmeye devam etmeliyiz.
Bazılarının pişi dediği bizim buralarda mekik dediğimiz o
muhteşem maya, yoğurt,yağ,şeker karışımı
kızgın yağda kızartılan hamur. Arife gecelerinin vazgeçilmez tadı. Ne olursunuz
yeni evli kızlara da sesleniyorum buradan eşimde dahil vazgeçmeyin bu geleneğimizden.
……..olma,…..doğma,……senin
adın …. Olsun. Benim var. Nüfusa yazdırılmaz. Eğer yazdırılırsa ikinci ad olmuş
olur. Ya bebeğin doğduğu gün ya da 7. Günü konur göbek adı. Ya büyük
dedelerimiz olur isim genelde ya da ailemize faydası dokunmuş atalarımızın.
Bence göbek adı konulmalı, konulmaya devam edilmeli.
Çocuk
demişken yeni doğan ailenin kapısına asılan bu evde bebek var haberi veren
tabelalara bayılıyorum. Erkek olursa mavi kız olursa pembe süsler takılıyor.
Buda bizim o evin kapısının önüne gittiğimizde ya da o apartmanda oturduğumuzda
ses tonumuzu yada ev yaşamımızda dikkatli davranmamızı sağlıyor.
Bazen
bulunduğum lokantalarda yemeğe başlamadan önce besmele çekildiğine şahit
oluyorum. Bu aslında sanırım herkesin yapması gereken bir şey ama unutuluyor mu
ne? Evde bu işi bu yazımda aile reislerine zimmetliyorum. Hep beraber yenilen
yemeklerde ilk besmeleyi yüksek sesle aile reisi çeksin ki unutanlar
hatırlasın, hatırlayanlar tekrarlasın. Besmele çekilmeyen sofrada doyum olmaz
derler.
Sosyal
medyada son zamanlarda bir akım var. Kahve içme, içilirken fotoğraf çekilme,
fincanları sergileme ve yanında ikramlar. Bu yazıyı okuyanlara tavsiyem
misafirine değer verdiğini fincanla ölçeceksen eğer lale desenli ve gül desenli
fincanlarla ikramda bulun. Eskiden böyleymiş. Lale deseninde ‘Allah’ lafzı
olduğu için Allah yardımcın olsun, gül desenli fincanda da bize gelerek
evimizde güller açtırdığınız demiş oluyormuşsunuz. Ne güzel manaları varmış.
‘Anılarda
kalırdı belki zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardakta
verilmeseydi eğer’ demiş Can Yücel. Dostlarınızla, sevdiklerinizle, ailenizle, yakınlarınızla,
misafirlerinizle, yabancıyla kimle olursa olsun ince belli bardaktan için çayı.
Çay henüz her şey bitmedi demektir.
Şimdi ben ölsem en
fazla kahvede çay soğur, ama bu saydıklarımız ölürse insanlığımız ölür.